Salı, Şubat 7

*26 - Paris - Y.L.

Hywl okumayı bitirdiğinde hepsinin üstüne ağırlık çökmüştü sanki. Dünyayla bağları kopmuştu ve müthiş bir sessizlik hakimdi salona. Emre en büyükleri olarak konuşmaya hazırlanıyordu ki Matyas koşarak gizli kapıyı açtı. Üstatlarına yetişeceğini düşünüyordu. Babasını kaybetmiş gibi hissediyordu. Yohan’ın ona ayrı bir ilgisi vardı ve onu tek başına yetiştirmiş sayılırdı. Ağlamamak için zor tutuyordu kendini. O gizli yolda koşuşturuyordu, arkasından da diğerleri geliyordu. Emre ona durması için bağırıyordu ama Matyas’ın hiç durmaya niyeti yoktu. Sonunda farklı bir yöne giden yol buldu. Durdu ve diğerlerine bağırıyordu.

“Hey! Buldum galiba, buradan gitmiş olmalı!”

Diğerleri sonunda yetiştiler Matyas’a ve Emre konuşmaya başladı.

“Matyas, biliyorum hepimiz için zor bir durum ama onu bulamayız. Burada onlarca geçit var. Kim bilir hangisinden gitti? Belki şimdiye çıkmıştır bile. Artık bulmamız imkansız. Üzgünüm ama yapabileceğimiz en iyi şey, bize bıraktığı günlüğü okumak. Bu sırada da tüm eğitimlere sanki Üstat buradaymış gibi devam edeceğiz. Birimiz kendini hazır hissedene kadar veya Üstat çıkıp da gelene kadar bu böyle devam edecek. Şimdi geri dönüp sırayla şu günlüğü okuyalım ve birbirimize neler çıkardığımızı anlatalım. Böylece en iyi şekilde anlamış oluruz Üstad’ı.”

Matyas bu durumdan hiç hoşlanmamıştı ama Emre haklıydı. Geri döndüler ve ilk Matyas okumak istedi. Matyas’ın derinden etkilendiğini fark ettikleri için kabul ettiler. Matyas artık her gece okuyabildiği kadarını okuyordu. O yedi yılda neler yaşandığını öğrenmeye başlamıştı. Önsözden sonra Üstat günlüğüne bir isim vermişti ve adının baş harfleri yazıyordu.

---“PARİS – Y.L.”---

3 Ekim 2003 * Prag

Karl’dan duyduğum şeyler beni çok etkiledi. Dediklerinde çok haklıydı. Neyimiz vardı ki ne ile savaşıyorduk? Hiçbir yerden destekçimiz yok ve bunu değiştirmeliyiz. Bunun için ekibimdekilere yeni görevler vereceğim. Lisa’ya ise ne görev vereceğimden hala emin değilim. Onu çözebilmek benim için çok zor. Acaba gerçekten aşık mı yoksa hala gizli işler peşinde mi? Belki onu yaptığım işlerden uzak tutacak bir iş verebilirim. Bunu bir ara düşüneceğim. Şimdi ise şu defterle ilgili bir şey bulmalıydım. Emre bana İstanbul’da bir arkadaşının olduğunu ve bize yardım edebileceğini söylemişti ama o zaman kabul etmemiştim güvenli bulmadığım için. Şimdi ise işi hızlandırmam gerekiyordu. Emre’ye durumu açıkladım ve hemen gidebileceğimizi söyledi.
Yolda Emre ile konuşmaya başladım. Barış’ı nereden tanıdığını merak etmiştim. Emre derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

“Aslında biz Barış ile çocukluk arkadaşıyız. Tabi sonra ben Harm ile karşılaştım o da bana bu suikastçıların arasında eğitim almamı söyledi. Nedenini bilmiyorum ama Harm’dan etkilenmiştim ikna etmekte çok başarılıydı. O montlardan ve flaş olayından geçtim. Bir bakıma öldüm ve yeniden doğdum. Senin aksine onlar biraz daha teknolojik çalışıyorlar. Daha sonra eğitimimi tamamladıktan sonra oradan bir şekilde ayrılmam gerekiyordu. Ve açıkçası suikastçıların kendi içinde bozukluklar vardı. Barış’ın onları düzeltebileceğini düşünüyordum ki öyle de oldu. Kısa bir süre önce birliklerinin başına geçti o da senin gibi çok genç ve doğruların peşinde koşmaktan korkmayan birisi. Ama bu yolda sevdiği kızı da kaybetti, Jessica’yı. Sonuçta aslında Barış’ı tüm bu işin içine sürükleyen bendim. O zamanlar adım Hose idi. Barış’ı o posterleri karıştırırken gördüğümde tanımıştım. Ve birilerinden kaçıyormuş gibi koşmaya başladım sonra Barış’a çarptığım gibi montlarımızı değiştirdim. Daha sonra onunla tekrar görüştüm ve her şeyi açıkladım. İlk başta çok kızsa da sonra bu yaşamıyla kendini bulduğunu söyledi ve Jessica’dan bahsetti. Daha mutluydu ta ki Jessica ölene kadar. Ama kendini bırakacağını sanmıyorum Barış’ın o güçlü biridir. Bize yardım edecektir. Ayrıca geçmişe gittiğine dair söylentiler var ama kimse bunu bilmiyor tabi. Aslında birbirinize çok benziyorsunuz Üstat.”

Demek Emre’nin yetenekleri buradan geliyordu. Arkadaşını nasıl bir olayın içine atmıştı kim bilir? Suikastçılar hakkında da çok şey okumuştum ve inançsız olmaları bana güven vermiyordu. Yine de bu sefer önyargımı yıkıp onlardan yardım almaya karar verdim. Hem karşımda bu sefer o bildiğim suikastçı düzenine karşı çıkan bir suikastçı vardı. Bu arada da İstanbul’a gelmiştik. Uçaktan indiğimizde Barış’ın bizi tek başına karşılamaya geldiğini gördük.

“Benvenuti a İstanbul, Yohan!”

“Grazie, Barış! Hoş bulduk fakat ben İtalyan değilim.”

Gülerek cevap verdi Barış.

“Kusura bakma dostum, Emre bana Kutsal Roma İmparatoru olduğunu söyledi. Ben de sandım ki İtalyansın.”

“Aslına bakarsan Barış, henüz nereli olduğumu ben de bilmiyorum?”

Barış elini omzuma koydu ve kendinden emin bir şekilde konuşuyordu.

“Merak etme kardeşim, sana savaşında yardım etmeye hazırız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder