Çarşamba, Haziran 6

*33 - Boş Bir Defter ve Bitkinlik..

18 Temmuz 2010 * Prag

Matyas sabaha doğru okumayı bıraktı. Uykusu geldiğinden değil artık dayanamadığını hissetti. Yohan onun üvey ailesini öldürmüştü. Kendisini onlar düşmanlardı nasıl olsa diye teselli etse de. Peki gerçek ailesi kimdi? Matyas niye onun hafızasını silmişti. Lisa'nın casus olduğunu bilen başka kim vardı acaba? Nasıl böyle bir oyun oynayabilmişlerdi? Gözleri kızarmıştı ve yorgun bir hali vardı. Dışarı çıktı. Hem biraz hava almak hem de biraz kafa dinlemek için. Kendince güzel manzaralı olan bir buldu ve oturdu. Henüz güneş doğmak üzereydi ve Prag'ı tepeden seyretmek güzeldi. Bir anda sırtında sivri bir şey hissetti.

"Sonun böyle mi olacaktı?"

Matyas bir anda irkildi ama hareket edemiyordu. Kısa bir sessizlikten sonra.

"Daha dikkatli olmalısın Matyas!"

Sırtından hançer çekilip yanına oturan kişiyi görünce rahatlamıştı.

"Sen miydin Andrew. Ödümü kopardın. Dalıp gitmişim. Senin ne işin var bu saatte dışarıda?"

"Dikkatli olmalısın Matyas. Ne zaman olacağı belli olmaz. Gerçi Üstat her şeyi halletiğini söylüyor ama tetikte olmak lazım. Sabah buralarda dolaşmayı seviyorum. Huzur verici. Peki ya sen?"

Yohan ayrıldığından beri kimse onunla ilgili konuşmaya yanaşmıyordu. Sadece düzeni devam ettiriyorlardı. Ama Matyas o kadar şeyi okuduktan sonra içini dökmek istiyordu.

"Üstat'ın günlüğünü okuyorum Andrew. Yani nasıl desem? O çok garip biri ve bizim gördüğümüzün çok dışında. Orada yazan şeyler için kelime bulamıyorum."

Andrew de şaşkın bir şekilde araya girdi.

"Yoksa sen bitirdin mi günlüğü? Biliyorsun bu konuda kimse konuşmaya yanaşmıyor. Ama orada çok önemli şeyler yazılmış olabileceğini hepimiz tahmin ediyoruz."

"Hayır henüz bitirmedim ama nasıl bitireceğimi bilmiyorum. Bazen Üstat hakkında çok kötü düşüncelere kapılıyorum. O'nun bizden gizli yaşadığı hayat ve yaptığı şeyler. Lisa bizi öldürebilirmiş. Onun casus olduğunu ne zaman öğrendiğini biliyor musun?"

"Bilmem çok uzak bir tarih olmasa gerek."

Matyas ayağa kalkmış ve heyecanlı bir şekilde bağırıyordu.

"Yedi sene önce! İnanabiliyor musun? Yedi sene önce. Ve hiçbirimiz bunu bilmiyorduk. Hatta bir ara herkes birbirinden şüphelendi. Neden söylemediğini anlamıyorum? Hiçbirimizin aklına da onun olabileceği gelmedi."

Andrew şok içindeydi ama Matyas'ı durdurmak istiyordu.

"Tamam Matyas! Sakin ol! Bence o kitabi bitirip karar vermelisin. Hem okuduktan sonra hepimiz düşünürüz zaten."

Matyas O'na haklılık payı vermişti. Ama hala kendisiyle ilgili durumu söyleyip söylememekte kararsızdı. Biraz düşününce bundan vazgeçti. Nasıl olsa öğreneceklerdi.

Andrew ile merkeze döndüler. Kahvaltı için hazırlıklar başlamıştı. Bazı öğrencilerin Üstat hakkında konuştuklarını duyuyorlardı. Onlara yakında geleceğini söylemişlerdi. Halbuki kendileri de aynı merak içindelerdi. Tek fark onlar bunu konuşmuyorlardı.

"Tamam, belki buraya geleli çok olmadı ama en azından bir uğramasını beklerdım."

"Gelmediyse ne olmuş ki? Kim bilir ne kadar işi var? Zorunlu olmasaydı yapmayacağını biliyorum ben. Bugüne kadar kim gördü ki onun yanlış bir şey yaptığını ya da yanlış bir şey öğrettiğini."

"Bence abartıyorsun o da bir insan sonuçta."

"Abartmıyorum herhalde. Tabi ki yanlışı vardır. Demek istediğim bize her zaman değer verdiği ve doğru şeyler öğretmeye çalışmasıydı. Hatta doğru şeyler öğretmekten çok doğruyu bulmamızı sağlardı. Hiç gelmeyecek olsa bile şu an bir eksiklik fark ediyor musun? O hocalarımıza her şeyi aktarmış bence."

Matyas ve Andrew de istemeden kulak kesilmişlerdi. Andrew konuşmaya başladı tedirgin bir şekilde.

"Sanırım herkesin kafasında bunlar var."

Her ne kadar her şey yolunda devam etse de danışabilecekleri biri artık yoktu. Hepsi en azından başlarında birinin bulunması için Emre'nin geçmesini istediler ama o da henüz hem kendisinin hem de öğrencilerin hazır olmadığını ve Üstat'a saygısızlık etmek istemediğini söyledi. Öğrenciler arasında fikir ayrılıkları olacağını ve kargaşa çıkabileceğini savunmuştu. Diğerleri de ona hak verdiler doğal olarak. Hepsi merak ediyordu bu işin nereye kadar süreceğini. Dayanabilecekler miydi? Başlarına bir sorun gelirse ne olacaktı? Hepsi ara sıra düşünüyorlardı böyle soruları. Ama hiçbirinin cevabı yoktu. Üstat'ın geri dönmesini umuyorlardı.

Kahvaltı ve sabah derslerinin ardından sıra Matyas'ın dövüş eğitimine gelmişti. Yaklaşık yirmi kişi vardı karşısında. Bu ekip katılalı çok da uzun zaman olmamıştı. Ve onlar için ilk eğitimler sayılırdı.

"Kendini çok iyi dövüşçü olarak iddia edebilecek var mı!"

Matyas yine şovunu yapmak istiyordu.

"Sizlere diyorum! Hiç dövüşçü yok mu aranızda!"

13-14 yaşlarında bir çocuk elini kaldırdı.

"Öne çık evlat! Ne kadar iyi olduğunu görelim bakalım!"

Herkes şaşkınlık içindeydi. Gerçekten dövüşecek miydi hocaları çocuklar merak ediyorlardı.

"Demek sen iyi bir dövüşçüsün Polo! Şimdi gördüğün gibi elimde ufak bir top var. Bu topu belinin hizasından yere bırakacağım. Ve yerde sekip tekrar yükselecek ve tekrar yere düşecek. İkinci kez yere düşene kadar ayağınla topun etrafında tam altı tur atmanı istiyorum."

Herkes garip garip bakıyordu. Polo ise kendisini sormakta mecbur hissetti.

"Üstat bunun iyi dövüşmekle ne alakası var?"

"Sen sadece dediğimi yap. Zamanla anlarsınız ne alakası olduğunu."

Polo defalarca denemesine rağmen başaramamıştı. İki bacağı da çok yorulmuştu.

"Üstat bu imkansız!"

"Geç yerine Polo! Demek bunun imkansız olduğunu ve dövüşle alakalı olmadığını düşünüyorsunuz! Unutmayın ki her zaman bire bir dövüşmeyeceksiniz. Hız sizin silahınız olmak zorunda. İşte ancak böyle tek başınıza birçok kişiye karşı savaşırsınız. Ve size göstereyim nasıl imkansız olduğunu!"

Matyas topu yere attı ve üçüncü kez ayağını topun etrafında döndürdüğü sırada öğrenciler şaşkınlıkla izliyorlardı. Gerçekten hızını takip etmek çok zordu. Fakat Matyas aniden yere düştü. Öğrenciler etrafına toplanmıştı.

"Üstat! Üstat! İyi misiniz?"

"Biri diğerlerine haber versin çabuk!"

Matyas sesleri duyuyordu ama tepki veremiyordu. Emre ile Andrew onu yatağına yatırdılar. Emre hem kızgındı hem de üzgün.

"Biraz dikkat et kendine Matyas. Bu günlük seni esir aldı resmen. Dinlen biraz ve acilen kendine gel."

Emre haklı diye düşündü Matyas. Teşekkür etti ve uyumaya çalıştı. Sonra biraz daha okumak istediğini fark etti. Günlüğü eline aldı kaldığı yeri açtı. Bir sayfa daha çevirdi. Bir anda bağırmaya başladı.

"Emre! Andrew!"

Emre ile Andrew bir şey olduğunu düşünerek hemen geri döndüler Matyas'ın odasına.

"Noldu Matyas?"

Matyas önce bir yutkundu kalbi çok daha hızlı atmaya başlamıştı.

"Burada hiçbir şey yazmıyor."
"Nasıl hiçbir şey yok? Ne demek istiyorsun?"

"Üstat'ın günlüğü işte. Aniden bitiyor. Defalarca baktım hiçbir şey yazmamış buradan sonra."

Hepsi birbirine bakıyordu, şaşkın ve bitkinlerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder