Çarşamba, Kasım 23

*20 - Kendinden Emin

19 Mayıs 2010 * Budapeşte

Karl’ı öldürdüğümden beri yaklaşık yedi sene oldu. Bu süre içinde irreligioso ile uğraşmaktan çok kendimizle uğraştım. Lisa ile ve diğer dört öğrencimle başladığımız bu uğraşma süreci çok verimli geçti. Budapeşte’de merkezini kurduğumuz bir eğitim okulumuz var ve bazı ülkelerde de merkezlerimiz var. Buda Kale’sinin altında yer alan merkezimiz için Papa’nın yardımını aldık. Ayrıca Prag Kalesi için de aynı izni aldık. Güzel yerlerimiz var ve Budapeşte’deki merkeze Harm ve Hylar için birer anıt yaptırmıştım. Onlar bu iş için derinden uğraşmışlardı. Şimdi sıra bendeydi. Ve farklı bir yöntem izleyecektim.

Evet, bunlar işin gizli kısmı. Bir de halka açıldığımız kısmı var. Kiliselerimiz ve yardım kuruluşlarımız var. İnsanlara hoşgörüyü, saygıyı, sevgiyi ve inancı öğretiyoruz. Onlara tarihi anlatıyoruz, boşlukta gezinenlere yol gösteriyoruz. Her şeyi olmasına rağmen isyan eden insanlar gördüm, elindekini veya aklındakini vermekten çekinen insanlar gördüm, Tanrı’nın affediciliğini unutup günah dünyasında dolaşan insanlar gördüm, kendi ırkı dışındakileri insan saymayanları gördüm. Bunları sorun olarak görmeyenleri gördüm. Bunları değiştirmek için başladık bu işe. Başta çokça insan korkuyla baksa da şimdilerde sabrımızın meyvesini alıyor gibiyiz. Lisa’yı bu işin başında biliyorlar. Genelde dışarıdaki her işi o kontrol ediyor. Ben ise sürekli planlar üzerinde çalışıyordum ve eğitim merkezlerimizi kontrol ediyordum.

Bana öğretilenleri onlara aktarıyordum. Onlar da sonrakilere aktaracaklardı. Gariptir, ben de aşkı yasaklamıştım. Aşkı durduramazsınız ama engellemeniz şarttır. Ya da sonuçlarına katlanırsınız. Yaşadığım aşk beni ve amacımı yok edebilirdi. Hatta çokça hatalar yaptım ama Tanrı’ya şükürler olsun bir şey olmadı. Aslında onlardan istediğim robot olmaları değil, insan olmaları. Burada onlara gücün değil insanlığın önemli olduğunu öğretiyorum. Yaşlandıklarında onları gücün değil saygının koruyacağını öğretiyorum. Onlara yaşamayı öğretiyorum, insan gibi yaşamayı. Ve eğitimi tamamlayanları normal işlere yolluyorum. Bir üniversiteye veya bir kiliseye veya bir yardım kuruluşuna. Ama bize bağlı olarak gönderiyorum.

İrreligioso’nun her ayın 13ünde yaptığı toplantıları gibi bizler de toplantılara başladık. Her ayın 19unda Budapeşte’deki merkezde yapıyoruz toplantımızı. Şu ana kadar hep Lisa ve dört öğrencimle yaptım bu toplantıları. Şu ana kadar hep dışarıdaki bizi genişletmek için olmuştu bu toplantılar. Ve bugün toplantımda eğitimini tamamlamış olan ve eğitim boyunca da dikkatimi çeken birini getirmiştim. Adı Matyas olan bu genç çocuk diğerlerinden çok daha hızlı düşünebiliyor ve çok daha soğukkanlı davranıyordu. Onu diğerlerine tanıttıktan sonra yeni planlarımı da açıklayacaktım.

Herkes gelmişti ve Matyas’ı gördüklerinde hepsi bir duraksıyordu. Sanki yanlış yere gelmişler gibi. Hepsi Matyas’a bunun ne işi var burada tarzında bakarken ben de konuşmaya başladım.

“Evet, yaklaşık yedi yıldır uğraştığımız işler artık meyvelerini hatta meyvelerin de meyvelerini vermeye başladı. Ve ben de size planımı açıklamaya karar verdim.”

Hywl ve Emre’nin içlerinden “İşte bu!” dediklerini anlıyordum heyecanlarından.

“Bu Matyas, henüz eğitimini bitirdi ancak ben onda müthiş bir yetenek gördüm ve planım için gereken son kişi olarak onu seçtim. Ve sizlerin de bildiği üzere yedi yılda Fransa, Portekiz, İtalya, Çek, Türkiye, Rusya ve Macaristan’da gizli eğitim merkezlerimiz var. Ve kırk ülkede 487 halka açık merkezlerimiz var gerek kiliseler, gerek yardım kuruluşları. Artık arkamızda bizi anlayan ve anlatan insanlar var. İrreligioso da bunun farkında ve onlara tamamen yok olmamaları için durmalarını önereceğim. Yoksa savaşımızı başlatıyoruz. Sizler dışarıda insanlara gerçekleri anlatırken ben de yedi yılımı irreligioso’yu takip etmeye ayırdım. Ve onlar hakkında artık çok daha fazla şey biliyoruz. Zamanı geldikçe sizler de öğreneceksiniz.”

Herkes neler olacağını merak ediyordu. Irreligioso’yu takip ettiğimi bilmiyorlardı ve planlar yaptığımı da. Özellikle Matyas çok endişeli gözüküyordu. Sanki olayın büyüklüğünü yeni kavramış gibiydi.

“Daha görmediğin çok şey var Matyas!” dedim.

Lisa bize katılmayacaktı. Onun ilgilenmesi gereken birçok iş vardı. Sürekli geziyor, işlerin yolunda gidip gitmediğine bakıyor ve son zamanlarda medyaya da çıkmaya başlamıştı. Gazeteler, dergiler, televizyonlar onunla görüşmek istiyorlardı. Yapılan şeyler farklı geliyordu herkese ve doğal olarak ilgilerini çekiyorduk. Lisa biraz bozulsa da kabul etmek zorunda olduğunu biliyordu. Hem de kendini bulduğunu söylüyordu bu işlerde. İnsanlara yardım etmenin ve onlardaki değişimin kendisini mutlu ettiğini anlatıyordu.

Matyas ile özel olarak konuşacaktım. Diğerlerinin çıkmasını istedim. Yanıma oturmasını istedim Matyas’ın. Sanki önemli bir emir vermişim gibi yerinden fırlayarak geldi. Hem sakinleşmesini istiyordum hem de görevi iyice anlamasını.

“Bak Matyas, yapacağımız şeyler normal şeyler olmayacak. Bu savaş belki binlerce yıldır devam ediyor. Biz bitiremeyeceğiz belki ama bitirmek için uğraşacağız. Amacımız insan öldürmek değil. Amacımız insan öldürmeyi ve insanlığı insanlıktan çıkarmayı amaçlayanları değiştirmek. Değişmemekte ısrarcılarsa onları öldürürüz. İsteriz ki onlar da insanca yaşasın. Ama hepsi öyle değildir Matyas. Ölmekten ve öldürmekten korkmamalısın Matyas. Ayrıca duygularını kontrol edebilmelisin. Öldürmekten zevk aldığını görürsem anında atarım seni görevden. Amacımız öldürmek değil bunu aklına iyi sok. Ve istemiyorsan katılmak zorunda değilsin. Ancak senin kadar iyisini bulmak zor olabilir.”

Matyas kendinden emindi. “Hazırım efendim!”

Hep hazır olduğumuzu sanırız. Ta ki gerçeklerle karşılaşana kadar.

Perşembe, Kasım 10

*19 - Güven ve Karar

Karl, Lisa’yı tuttuğu gibi yere attı. Ve silahını çıkarıp Lisa’ya doğru yürüyordu. O sırada ben de Karl’ın bacaklarına sert bir tekme attım sonra da koluna vurdum silahını kullanamasın diye. Zaten silah elinden fırladı hemen. Karl hiç beklemiyordu böyle bir şey olmasını. Bir yandan bana saldırıyor bir yandan da Lisa’ya sövüyordu. Hain olduğunu söyleyip duruyordu.

“İrreligioso sizi yaşatmayacak!” diyordu sürekli.

Lisa da şoku atmıştı üzerinden ve o da Karl’a karşı savaşıyordu benimle. Karl’ın dayanacak gücü kalmamıştı. Onu bir kalorifer borusuna bağladık. Ve konuşturmaya çalışıyorduk. Ancak Karl sadece Lisa’ya yüklenip duruyordu.

“Her şeyi anlattım Lisa, her şeyi anlattım. Yakında işinizi bitirecekler. Hainlerin sonu böyle olur. Oyun mu sanıyorsun bunu ya da bir film mi? O kadar basit mi bir aşkın peşinden koca bir örgütü terk etmek. Bildiğin şeylerin açığa çıkması riskini alırlar mı sanıyorsun? Kaç kişisiniz ha? Neyinize güveniyorsunuz? Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Eğitim, para, silah, mekan? Hangisi var sizde? Aptallar. Öyle iki günde bitirip kahraman olacağınızı sanıyorsunuz. Devam edin, gerizekalılar. Ama vasiyetinizi yazmayı unutmayın!”

Karl durmadan konuşuyordu ve buna bir dur demeliydim. Yüzüne sert bir yumruk attım.

“Bana bak Karl! Düşünmen gereken tek bir gerçek var, eğer sorduklarıma cevap vermezsen o savunduğun irreligioson’da bile göremeyeceğin şeyler yaparım sana. Ölümün için yalvarırsın bana! O yüzden şimdi konuş ve ben de yaşamana izin vereyim.”

Karl alaycı bir gülümseyle bana baktı. “Devam et, pislik!”

Karl’ı konuşturmam gerekiyordu ve gerçekten acı çekmesini istiyordum. Onu bu halde görüp neler yapabileceğimi bilmelerini istiyordum. Lisa’ya ne desem bilemiyordum. Gözümün önünde olmasını istiyordum ama Karl’a yapacaklarımı da izlemesi hoş olmayabilirdi. Sonuçta eski bir arkadaşıydı. Yine de isterse başka bir yere geçebileceğini söyledim. Lisa ise kararlı bir ses tonuyla cevap verdi.

“Hayır, en güvendiğim kişi bile böyle çıkıyor. Ben de seninleyim, Karl’ın acı çektiğini görmek istiyorum.”

Sevinmiştim ve Karl’a yaklaştım. Hançerimi çıkardım ve Karl’a gösteriyordum.

“Bu hançeri özel yaptırdım Karl, salata ve yemek hazırlarken falan çok kullanışlı, özellikle ince işlerde çok işe yarıyor. Bir de senin gibilerle arası çok iyi bu hançerin. Kör bir bıçağa göre çok daha acısız. Tabi kullanmayı bilirsen. Maalesef ben daha tam alışamadım, o yüzden biraz acıtabilir. Ayaklarından başlasak fena olmaz diye düşünüyorum.”

Karl dediklerimi duymamazlıktan geliyordu. O sırada Lisa beklemediğim bir şekilde Karl’ın yüzüne çok sert bir tekme attı.
“Bu son şansın Karl. Yohan hayal edemeyeceğin kadar acımasızdır. Vücudumun ne halde olduğunu biliyorsun. Ki beni sevdiği için bana en hafifini uyguladı. Ya konuş Karl, ya da eziyeti kabullen.”

Karl’dan ses çıkacağı yoktu. Lisa’nın sözleri onu biraz tedirgin etmişti. Lisa’daki yaraları bildiği belliydi. Önce ayak başparmağını kestim ve kanaması dursun diye ateşle bastırdım. Karl acı içinde kıvranıyordu. Bir süre sonra bağırmayı kesti, gözlerinden yaşlar geliyordu. Konuşmaya dair bir tepki yoktu. “Sen bilirsin!” dedim ve devam ettim. Bu sefer de el başparmağını kestim. Yine aynı olay, Karl sürekli kıvranıyordu ve bağırıyordu. Yine konuşmuyordu. Bu sefer erkeklik organına yöneldim. “Nasıl olsa konuşmayacaksın, öleceğin için buranın bir önemi yok!” Karl pek ciddiye almamıştı. Lisa da şaşırmıştı ve ciddiye almamıştı blöf yaptığımı sanıyordu. Hâlbuki değildi. Lisa’ya sıkıca tutmasını söyledim. Karl işin ciddiyetini anlamıştı. Lisa’nın sıkmasıyla yerinde duramıyordu zaten. Ben de yavaştan kesmeye başladım. Karl acı içinde bağırmaya başladı.

“Tamam, tamam anlatacağım. Durun lütfen! Ne istiyorsanız anlatacağım.”

Hançeri çektim ve alaycı bir şekilde cevap verdim.

“En zevkli yerlerini kaçırdın Karl, daha başında bitirdik olayı! Evet Karl, her şeyi bilmek istiyorum. Bildiğin her şeyi bilmek istiyorum. Toplantıları ne zaman, nerelerde adamlarınız var, sisteminiz nedir, başınızdaki kim? Anlat bakalım sırayla.”

Karl acıdan zor konuşuyordu. Ama anlatmaya başladı.

“Sen ortaya çıktın ve sonra Sophie ortadan kayboldu. Bu olaylardan sonra sistemi tamamen değiştirdiler. Lisa’nın bildikleri artık işe yaramıyor. Her ayın 13’ünde toplantı olur. Fakat başımızdaki kim onu bilmiyoruz. Her hafta farklı biri oluyor başımızda. Ve bize yapmamız gerekenleri ve dikkat etmemiz gereken şeyleri söylüyor. Her yerde olduğumuzdan bahsediyorlar sürekli. Ancak yeterli olmadığını söylüyorlar. Son zamanlarda sürekli doğuya Müslüman ülkelere yönelmek istiyorlar ancak senin ortaya çıkışın bunu yavaşlattı.”

Karl sanki bir nefeste anlatmıştı bunları. Ondan bildiği tüm kişilerin isim ve adreslerini istedim.

“Bunu yapamam defterimi veremem, beni öldürürler.”

Karl korkuyla ne yapacağımı bekliyordu. Sakin bir şekilde “Tamam Karl, şimdi sana bir iğne yapacağım. Seni rahatlatacak.” Lisa ise garip garip bakıyordu bana. “Ne yani? Listeyi öğrenmeden bırakacak mısın? Anlayamıyorum seni Yohan!” İğneyi yaptım ve bir süre sonra bayıldı Karl. Lisa bana sinirlenmişti.

“Hani öldürmeyecektin Yohan, söz vermiştin.”

Lisa’ya sakin olmasını söyledim.

“Öldürmedim Lisa, sadece uyandığında hiçbir şey hatırlamıyor olacak.”

Lisa şoka girmişti. Açıkçası bazen kendime inanamıyordum. Düşünsenize bir uyanıyorsunuz, elleriniz ayaklarınız bağlı ve iki parmağınız kesik. Ve nerede olduğunuza dair bir fikriniz yok. Yaptığım şeylerin acımasız yaptığım kişilerin hak ettiğine inanıyorum.

Lisa’ya bir defter aradığımızı söyledim. İçinde isimler ve adresler olan bir defter. Aramaya başladık hemen. Bir yandan da konuşuyorduk. Lisa neden defter aradığımızı sordu.

“Karl söyledi bize. O yüzden onu zorlamadım. Defterini veremeyeceğini söyledi. Demek ki her şeyi oraya kaydediyor. Ayrıca Karl haklı Lisa. Bu iki günlük iş değil. Sistemli çalışmalıyız. Paramız olmalı, eğitimimiz olmalı, kaynağımız olmalı, derdimizi anlatabileceğimiz yerler olmalı. Bir gizli biz olmalıyız bir de dışarıdaki biz olmalıyız. Ancak böyle durdurabiliriz.”

Lisa sadece dinliyordu ve etrafı karıştırıyordu. O sırada buldum defteri, kitaplıktaki diğer defter ve kitapların arasına atılmıştı. Artık Lisa ve diğerlerine dışarıdaki bizi kurmalarını söyleyecektim. Ben de gizli bizi takip edecektim. Büyüdükçe gizli biz de büyüyecekti. Biz büyüdükçe başkaları küçülecekti. Onların açısından bakınca onlar da haklıydı. Herkes kendince haklıydı. Gerçekten kimin haklı olduğunu ölünce öğreneceğiz. Sonuçta ölüm hep kazanır.

Perşembe, Kasım 3

*18 - Şüphe

Prag’ı geziyorduk yaklaşık üç saat falan olmuştu. Prag Kalesi’ne çıkmıştık, ve şehir oradan gerçekten çok güzel görünüyor. Vltava Nehri ve Prag’ın tarihi havası beni cezbetmişti. Prag Kalesi ile ilgili bazı şeyler okumuştum. En büyük kalelerden biri olduğunu okumuştum. Gerçekten çok ihtişamlı gözüküyor. Ve Roma’dan bu kaleye kadar yol yaptıklarını okumuştum. Hatta birçok yerde bu bağlantıların olduğunu okumuştum. Özellikle Prag Kalesi sığınmak için kullanılan bir yermiş. Bir gün bunu kontrol edeceğim. O yollar gerçekten var mı merak ediyorum. Eğer atalarım kullandıysa benim de işime yarayacaktır.

Charles Köprüsü’nden de geçmiştik, insanların çoğu sadece gelmiş olmak için geliyor. Fotoğraf çektirip gidiyorlar, oysa birçok anlamı var o heykellerin, yazıların ve yapıların. Ben de Lisa ile herhangi iki turist gibi o kadar insanın arasından geçip gittim. Yorulmuştuk, ve eski şehir meydanı dedikleri yerde biraz dinlenmeye karar verdik. Lisa sürekli bir şeyler anlatıyordu, sanki bir turistmişim gibi. Bense etrafı gözetliyordum. Sanki bir şeyler tanıdık geliyordu ama emin değildi. O sırada Lisa ısrarla astronomik saate bakmasını istedi.

“Bu da çok ilginç Bir saat Yohan hala mantığını anlamış değilim. Çok da araştırmadım tabi ama yine de sadece bakarak anlayamıyorum. Ama çok güzel duruyor. Ayrıca heykeller de çok güzel üstteki altın horoza da çok gülüyorum. Niye koyarlar ki oraya altın horozu, çok komik!”

“Yahudi-Hristiyanları temsil ediyor o horoz.”

Garip garip bakıyordu suratıma Lisa. Hem Yahudi hem Hristiyan nasıl olacak ki diyordu. Evet haksız sayılmazdı. Çünkü çok bilinen bir şey değildi. Kendilerini çok açığa çıkaramıyorlardı. Çünkü her iki taraf da onları dışlıyordu. Bu yüzden hep gizli kaldılar ya da çoğu gizli kaldı diyeyim. Şimdi kimler vardır bilmiyorum ama bu saati yapan adam Yahudi-hristiyanmış. Aklıma gelenleri anlatıyordum sırayla Lisa ise hayretle dinliyordu.

“Nereden öğrendin tüm bunları Muet?”

“Elinin altında kimsenin göremeyeceği kitaplar vardı ve sen okumadın mı yani? Bilgi nedir bilir misin sen?”

Omuzlarını silkip, dudaklarını büktü Lisa. “Ben sadece öldürmeyi bilirim.” dedi.

Genelde çoğu kişi böyleydi. Önemli olan öldürebilmekti. İnançsız olmak ve öldürebilmek. Doğru düzgün Hristiyan kalmamıştı karşılarında ve son zamanlarda Müslümanlara saldırmaya başlamışlardı. Benim ortaya çıkmam kısa bir süreliğine korkutsa da tekrar kontrölü eline almıştı irreligioso.

Ev bulunduğumuz yere yakındı. Yürüyerek gelmiştik eve ve gerçekten çok yorulmuştum. Ama iyi olmuştu dışarı çıkmak, hafızam yerine geliyordu ve daha sağlıklı düşünebiliyordum. Hem vücudumu da alıştırmalıydım artık. Başladığım işi bitirmeliydim.

Anahtarları vermesini söyledim Lisa’ya kapıyı ben açmak istiyordum. Kapı kolunu bizim çekmememiz gerekiyordu. Kapıyı açtım ve Lisa’ya girmesini söyledim. Eğer içeride biri varsa ona zarar vermeyecektir diye düşündüm. O içeri girerken ben de bir şeyle oyalanıyormuş gibi yaptım. İçeride bir değişiklik göremeyince ben de girdim içeri ve kapıyı kapattım. Ve anında Lisa’ya hemen dışarı çıkması için bağırdım. Artık burası güvenli değildi. Tahmin ettiğim gibi birileri girmişti içeri ve kapı kolundaki kağıt yere düşmüştü. Hemen defterimi ve malzemeleri aldım. Lisa hala bekliyordu, kafası bulanık gibiydi. Kolundan tutup sarstım.

“Ciddiyim Lisa. Acele etmeliyiz. Her an her şey olabilir.”

Dışarı çıkmıştık ve kısa bir süre sonra ev alev aldı. Büyük olmasa da en azından bizi öldürecek kadar bir patlama yaşanmıştı. Lisa şok içindeydi. Cümle kuramıyordu. Yarım yamalak kelimeler çıkıyordu ağzından ve “Nasıl bildin” deyip duruyordu. Ben ise kimin yaptığını biliyordum. Ve başlangıç noktasını biraz öne çekmek gerek diye düşündüm. Karl ile başlayacaktık.

“Karl’ın evi nerede Lisa?”

Lisa kabullenmek istemiyordu. Karl en güvendiği kişilerden biriydi. O olamaz diyordu. Ama ben emindim. Ve Lisa’yı ikna ettim, gidip emin olacaktık. Eğer o ise ölüm başlıyordu. Eğer değilse araştırma başlıyordu. Oraya uğramadan önce koluma gizli bıçağımı hazırlamam gerekiyordu. Tekrar meydana gitmemiz gerek dedim.

“Kuytu bir yerde yapsak daha iyi değil mi?”

Lisa’nın bile böyle sanması garipti. Kalabalıkta herkes daha dikkatsizdir, çünkü kalabalık güven vericidir. O yüzden kimse kimseye çok dikkat etmez. Meydanda oturduk sanki bir oyuncakla uğraşır gibi hazırladık ve koluma taktım. Artık gidebilirdik. Yola çıktık, Lisa tedirgindi. En güvendiği arkadaşlarından birinin onu öldürme ihtimali vardı. Doğru olmamasını diliyordu.

Lisa yaklaştığımızı söylediğinde iğrenmiştim. Karl burada mı yaşıyordu? O kadar güzel Prag’ta yaşamak için böyle bir yer seçmek çok saçma. Eskimiş binalar, hepsi çökmeye yakın ve sokaklarda gezinen çöpler. Bu binalardan birine girdik ve üçüncü katına çıktık. Lisa’ya kapıyı çalmasını ve bana bakmamasını söyledim. Kapının yanındaki duvara yaslandım. Lisa kapıyı çaldı ve gözlerini yere dikti bekliyordu. Kapıyı Karl açtı ve direk beni sordu. Önce kendimden şüphelendim acaba yanılıyor muyum diye ama sonraki cümle harekete geçmem için yeterliydi.

“Güzel! Gelsene içeri Sophie şu işi tam bitirelim!”