Perşembe, Kasım 3

*18 - Şüphe

Prag’ı geziyorduk yaklaşık üç saat falan olmuştu. Prag Kalesi’ne çıkmıştık, ve şehir oradan gerçekten çok güzel görünüyor. Vltava Nehri ve Prag’ın tarihi havası beni cezbetmişti. Prag Kalesi ile ilgili bazı şeyler okumuştum. En büyük kalelerden biri olduğunu okumuştum. Gerçekten çok ihtişamlı gözüküyor. Ve Roma’dan bu kaleye kadar yol yaptıklarını okumuştum. Hatta birçok yerde bu bağlantıların olduğunu okumuştum. Özellikle Prag Kalesi sığınmak için kullanılan bir yermiş. Bir gün bunu kontrol edeceğim. O yollar gerçekten var mı merak ediyorum. Eğer atalarım kullandıysa benim de işime yarayacaktır.

Charles Köprüsü’nden de geçmiştik, insanların çoğu sadece gelmiş olmak için geliyor. Fotoğraf çektirip gidiyorlar, oysa birçok anlamı var o heykellerin, yazıların ve yapıların. Ben de Lisa ile herhangi iki turist gibi o kadar insanın arasından geçip gittim. Yorulmuştuk, ve eski şehir meydanı dedikleri yerde biraz dinlenmeye karar verdik. Lisa sürekli bir şeyler anlatıyordu, sanki bir turistmişim gibi. Bense etrafı gözetliyordum. Sanki bir şeyler tanıdık geliyordu ama emin değildi. O sırada Lisa ısrarla astronomik saate bakmasını istedi.

“Bu da çok ilginç Bir saat Yohan hala mantığını anlamış değilim. Çok da araştırmadım tabi ama yine de sadece bakarak anlayamıyorum. Ama çok güzel duruyor. Ayrıca heykeller de çok güzel üstteki altın horoza da çok gülüyorum. Niye koyarlar ki oraya altın horozu, çok komik!”

“Yahudi-Hristiyanları temsil ediyor o horoz.”

Garip garip bakıyordu suratıma Lisa. Hem Yahudi hem Hristiyan nasıl olacak ki diyordu. Evet haksız sayılmazdı. Çünkü çok bilinen bir şey değildi. Kendilerini çok açığa çıkaramıyorlardı. Çünkü her iki taraf da onları dışlıyordu. Bu yüzden hep gizli kaldılar ya da çoğu gizli kaldı diyeyim. Şimdi kimler vardır bilmiyorum ama bu saati yapan adam Yahudi-hristiyanmış. Aklıma gelenleri anlatıyordum sırayla Lisa ise hayretle dinliyordu.

“Nereden öğrendin tüm bunları Muet?”

“Elinin altında kimsenin göremeyeceği kitaplar vardı ve sen okumadın mı yani? Bilgi nedir bilir misin sen?”

Omuzlarını silkip, dudaklarını büktü Lisa. “Ben sadece öldürmeyi bilirim.” dedi.

Genelde çoğu kişi böyleydi. Önemli olan öldürebilmekti. İnançsız olmak ve öldürebilmek. Doğru düzgün Hristiyan kalmamıştı karşılarında ve son zamanlarda Müslümanlara saldırmaya başlamışlardı. Benim ortaya çıkmam kısa bir süreliğine korkutsa da tekrar kontrölü eline almıştı irreligioso.

Ev bulunduğumuz yere yakındı. Yürüyerek gelmiştik eve ve gerçekten çok yorulmuştum. Ama iyi olmuştu dışarı çıkmak, hafızam yerine geliyordu ve daha sağlıklı düşünebiliyordum. Hem vücudumu da alıştırmalıydım artık. Başladığım işi bitirmeliydim.

Anahtarları vermesini söyledim Lisa’ya kapıyı ben açmak istiyordum. Kapı kolunu bizim çekmememiz gerekiyordu. Kapıyı açtım ve Lisa’ya girmesini söyledim. Eğer içeride biri varsa ona zarar vermeyecektir diye düşündüm. O içeri girerken ben de bir şeyle oyalanıyormuş gibi yaptım. İçeride bir değişiklik göremeyince ben de girdim içeri ve kapıyı kapattım. Ve anında Lisa’ya hemen dışarı çıkması için bağırdım. Artık burası güvenli değildi. Tahmin ettiğim gibi birileri girmişti içeri ve kapı kolundaki kağıt yere düşmüştü. Hemen defterimi ve malzemeleri aldım. Lisa hala bekliyordu, kafası bulanık gibiydi. Kolundan tutup sarstım.

“Ciddiyim Lisa. Acele etmeliyiz. Her an her şey olabilir.”

Dışarı çıkmıştık ve kısa bir süre sonra ev alev aldı. Büyük olmasa da en azından bizi öldürecek kadar bir patlama yaşanmıştı. Lisa şok içindeydi. Cümle kuramıyordu. Yarım yamalak kelimeler çıkıyordu ağzından ve “Nasıl bildin” deyip duruyordu. Ben ise kimin yaptığını biliyordum. Ve başlangıç noktasını biraz öne çekmek gerek diye düşündüm. Karl ile başlayacaktık.

“Karl’ın evi nerede Lisa?”

Lisa kabullenmek istemiyordu. Karl en güvendiği kişilerden biriydi. O olamaz diyordu. Ama ben emindim. Ve Lisa’yı ikna ettim, gidip emin olacaktık. Eğer o ise ölüm başlıyordu. Eğer değilse araştırma başlıyordu. Oraya uğramadan önce koluma gizli bıçağımı hazırlamam gerekiyordu. Tekrar meydana gitmemiz gerek dedim.

“Kuytu bir yerde yapsak daha iyi değil mi?”

Lisa’nın bile böyle sanması garipti. Kalabalıkta herkes daha dikkatsizdir, çünkü kalabalık güven vericidir. O yüzden kimse kimseye çok dikkat etmez. Meydanda oturduk sanki bir oyuncakla uğraşır gibi hazırladık ve koluma taktım. Artık gidebilirdik. Yola çıktık, Lisa tedirgindi. En güvendiği arkadaşlarından birinin onu öldürme ihtimali vardı. Doğru olmamasını diliyordu.

Lisa yaklaştığımızı söylediğinde iğrenmiştim. Karl burada mı yaşıyordu? O kadar güzel Prag’ta yaşamak için böyle bir yer seçmek çok saçma. Eskimiş binalar, hepsi çökmeye yakın ve sokaklarda gezinen çöpler. Bu binalardan birine girdik ve üçüncü katına çıktık. Lisa’ya kapıyı çalmasını ve bana bakmamasını söyledim. Kapının yanındaki duvara yaslandım. Lisa kapıyı çaldı ve gözlerini yere dikti bekliyordu. Kapıyı Karl açtı ve direk beni sordu. Önce kendimden şüphelendim acaba yanılıyor muyum diye ama sonraki cümle harekete geçmem için yeterliydi.

“Güzel! Gelsene içeri Sophie şu işi tam bitirelim!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder