Salı, Ocak 31

*25 - Üstad'ın Gidişi

12 Temmuz 2010 * Prag

Yohan Matyas’a yeni merkezin Prag olacağını söylemişti. Prag Kalesi’nin altındaki yerde yeni düzeni kurmaya çalışıyordu Matyas. Bu kadar genç yaşta bu kadar insanı yönetmek zor geliyordu. Yohan’ın niye böyle bir görev verdiğini de anlamış değildi. Yine de elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Burası Budapeşte’ki yerden daha genişti. Daire şeklinde geniş bir girişi vardı ve sağlı sollu birçok oda. Girişi ve odaları geçtikten sonra yine genişçe ama dikdörtgen şeklinde ilerleyen bir koridor vardı. Burada daha az oda vardı ama hepsi daha büyükçe idi. Matyas buraları kendilerine ayırmıştı. En sondaki odanın ise Yohan’a ait olduğunu biliyordu. Buraya geleli birkaç gün olmuştu ve yavaş yavaş düzen oturuyordu. Ancak daha sonrasında ne olacağını bilemiyordu. Yohan ve ekibinin hemen gelmesini istiyordu. Henüz büyük kararlar vermeye hazır hissetmiyordu kendini.

Girişte bir oraya bir buraya düşünceli bir halde dolanıp dururken gizli kapıdan gelen sesi duydu. Hemen oraya doğru koştu ve kapıyı açtı. Sonunda rahatlamıştı. Önce Andrew çıktı ardından Hywl ve Joseph çıktılar. En son ise Emre çıktı. Matyas hepsine sarıldı ve nasıl olduklarını sordu. Bir yandan cevaplarını dinlerken bir yandan da kapıyı gözetliyordu. Yohan’ı arıyordu gözleri ama bir türlü istediğini alamadı. Ve sonunda dayanamayıp sordu.

“Üstat nerede? Yohan’a bir şey olmadı değil mi?”

Emre şaşırmış bir halde cevap verdi.

“Senle konuştuğunu söyledi bize. Matyas size her şeyi açıklayacak dedi. Yakında bizle olacakmış, bir işi olduğunu söyledi ve ayrıldı. Yoksa konuşmadınız mı?”

Herkes “Şimdi ne yapacağız?” sorusunu soruyordu kendi kendine. Yohan -yani üstatları- yoktu ortada. Birbirlerine bakıyorlar ve içlerinden birinin bir karar vermesini umuyorlardı. O sırada Matyas Yohan’ın kendine verdiği rehberi hatırladı. İçinden “Burada bir şeyler olmalı.” diyor ve aramaya devam ediyordu. En sonda katlanmış bir kağıt buldu. Aceleyle açtı kâğıdı. Diğerleri de ona doğru yaklaştılar.

“Aradığınız cevap Emre’nin çantasında.”

Andrew tutamadı kendini. “Yok artık dalga mı geçiyor Üstat bizle?”

Yine de hepsi meraklarından Emre’nin çantasına baktılar. Emre bir defterin kendisine ait olmadığını söyledi. “Herhalde ayrılırken sarıldığımız sırada koydu.” İşler iyice ilginçleşiyordu onlara göre. Hemen açıp okumaya başladılar, günlük gibi bir şeydi bu defter. Ve bir de önsöz yazmıştı Üstatları. Hywl eline aldı ve okumaya başladı.

“Kardeşlerim, öğrencilerim, dostlarım,
Öncelikle sizleri yanılttığım için beni affetmenizi diliyorum. Bu günlüğü de beni affedebilmeniz için verdim. İçinde aradığınız birçok şeyi bulacaksınız. Bu savaşı nasıl bitirdiğimi, sizler hakkında neler düşündüğümü, size anlatmadığım şeyleri. Karşılaştığım zorlukları ve anlam veremediğiniz hareketlerimi sizlere açıklayacak bu günlük.

Biliyorum henüz 35 yaşındayım ama çoğu insanın hayal bile edemeyeceği şeyler yaşadım. Zamanın benim için hızlı aktığını anladım. Her şeyi hızlı yaşadığımı fark ettim. Kendimi 60’ına dayanmış gibi hissediyorum. Belki beni güçlü bir insan olarak biliyordunuz. Yaşadığım hayatı bazen size aktarmak istedim. Aynı bedende iki kişiyi yaşamanın ne kadar ağır geldiğini anlatmak istedim. Ama kendimi hep tuttum. Her tutuşumda kendimi daha da yaşlandırdım.

İçinizde bulunduğunuz durumu hissedebiliyorum. Yaşadığınız şok ve boşluğu biliyorum. Ama çözmenize yardımcı olmak için bu günlüğü size bırakıyorum. Benim yaşadığım boşluk içinse bir yardımcı aramaya gidiyorum. Bitirdiğimiz bu savaşı ve amacımızı insanlara anlatmaya devam edin. Yolunuzdan şaşmayın kardeşlerim. Hep dediğim gibi; belki dünya bugün size karşı çıkabilir ama ileride yaptıklarınızı anlayanlar olacaktır. Bunu düşünerek sizden sonrakileri aydınlatmaya devam edin. Ve beni aramak için de vaktinizi boşa harcamayın.

Tekrar sizden özür diliyorum, yakında buluşacağımızı söyledim ama dönmeyeceğim.

Yohan Lorm”

2 yorum: