3 Aralık 2005 *
Milano
Paolo üstündeki şoku yavaş yavaş
atlatıyordu. Milano'daki merkez saldırıya uğramıştı ve sadece Paolo kalmıştı.
Her yeri de dağıtmışlardı. Sanırım hem gözdağı verdiler hem de bir ihtimal de
olsa kitaba baktılar. Ama yanılmıştım Casca blöf yapmıyormuş. Sanırım Matyas'ı
vermedikçe de bu böyle olacak.
"Kaç kişi vardı burada Paolo
biliyor musun?"
Kendini zorlayarak konuşuyordu,
kelimeler ağzından olabildiğince sessiz ve sakin çıkıyordu.
"Evet Üstat, 24 kişi vardı. Nasıl
oldu bilemiyorum onlardan kimse yok burada. Ya kendi ölülerini topladılar ya da
gerçekten çok sağlam bir ekiple geldiler. Ne yapacağız Üstat? Her şey bitti,
herkes gitti burada.."
Haklıydı burada her şey bitmişti.
Paolo'ya da Prag'a gitmesini söyledim. En azından orada güvende olurdu. Biraz
olsun uzaklaşırdı bunlardan.
Casca ile görüşeceğim ama onun
beklediği yolla değil. Savaşı tekrar başlatmayacağım.
***
10 Aralık 2005 *
Münih
"Sonunda geldin Yohan! Hediye mi
beğendin mi? Senin için özel hazırladım, çok fazla kişi uğraştı o hediye için.
E sen de geldiğine göre sanırım bir hediye getirdin."
"İstediğin şeyi alamayacaksın
Casca. Seni uyarmak için geldim buraya. Gücümün farkında değilsin ve bilemeden
saldırıyorsun. Eğer bir kez daha olursa hem kitabı unut hem de bu sefer ki gibi
sakin olmamı!"
"Senden zor bir şey istemiyorum
Yohan. Sadece Matyas'ı bana getirmeni istiyorum. Matyas'ı ver ve huzura
kavuş."
"Anlamıyorsun Casca o kitap hiç
kimsenin elinde olmamalı. Aslında sana orada yazılanları söyleyerek insanlığa
karşı suç işliyorum. Daha doğrusu haksızlık yapıyorum. O yüzden kitap artık
yok. Ama bunun bir önemli olduğunu düşünmüyorum Matyas'ı istediğine göre sende
de bu kitaptan vardır. Merak etme hepsini alacağım bir gün senden."
"İrreligioso'nun hala tek güç
olduğunun farkında değilsin heralde Yohan. O çocuğu bana getireceksin yoksa
daha da büyür bu savaş."
"Madem geri atmıyorsun Casca,
sonuçlarına katlanacaksın!"
Barış uzun sürmemişti ama savaşa uzun
süre dayanacak güçleri yoktu. Biz ise suikastçılarla birlik olarak çok ama çok
uzun süre dayanabiliriz. Ancak bu sefer dipten başlamayacağım. En tepeden
Münih'ten süpüreceğim onları. Şimdi eve dönme ve hazırlık vakti.
15 Aralık 2005 *
Budapeşte
"Yoğun bir döneme hazır olun hepiniz.
Öğrencilere hiçbir şey fark ettirmeyin. Her şey normal seyrinde devam etsin.
Ben bir şey olacak olursa size haber veririm. Ama dediğim gibi kendinizi savaşa
hazır tutun."
"Neyle savaşacağımızı söylemeyecek
misin Üstat?"
Hywl merakla sormuştu ama
söylemeyecektim çünkü onlara bile gerek kalmayabilirdi.
"Hayır, şimdilik buna gerek yok
fakat hepinize bir görev vereceğim. Sizden şu an sahip olduğumuz tüm
merkezlerin yerlerini değiştirmenizi istiyorum burası ve Prag hariç. Bunları
çok hızlı bir şekilde yapmalısınız. Süre vermiyorum ama bir günde
yapabiliyorsanız bir günde yapın. Ne kadar hızlı olursanız o kadar iyi."
Aralarında bölgeleri paylaştırdım ve
hepsi hazırlanıp çıkmak için dağıldılar. Ona hiç beklemediği şeyler yaşatmak
istiyordum sonra aklıma geldi ya o da bana aynı şekilde yaklaşıyorsa?
***
21 Şubat 2006 *
Palma de Mallorca
"Niye buradayız ki Üstat? Yeni bir
yer mi açacağız yoksa?"
Yine aynı soru fakat kişi farklıydı. Bu
sefer Hywl ile gelmiştim.
"Hayır Hywl sadece tatil. Ara sıra
dinlenmek lazım. Sence de güzel bir yer değil mi burası? Huzur dolu."
Biraz sessizlikten sonra Hywl
cesaretini toplayabildi ve konuşmaya başladı.
"Üstat yanlış anlama ama o kadar
iş yapıyoruz, çabalıyoruz ancak bir sonuç göremiyoruz. Neyle savaşıyoruz? Ya da
savaşıyor muyuz? Biz ne yapıyoruz Üstat?"
"Yaşıyoruz Hywl, en iyisi ve en
doğrusu olduğuna inandığımız şekilde yaşıyoruz. Belki savaştığımız kişilerle
aynı amacı hedefliyoruz ama yollarımız farklı olduğu için çatışıyoruz. Hayatımıza
anlam katacak şeyler için uğraşıyoruz. Bilgi edinmek, iş yapmak, aşık olmak,
savaşmak, eleştirmek, inanmak.. Tüm bunlarla yaşadığımızı hissediyoruz. Kimisi
hepsini yapıyor kimisine bir kısmı yetiyor. Önemli olan inanç ve güven. Bana
güveniyor musun Hywl? Size açıklamadığım ya da anlatmadığım şeyleri sizden
gizlemek için olmadığına inanıyor musun? Sizi her şeyin içine çekemem Hywl. En
azından benim yüzümden olmaz, ben varken olmaz. Kendiniz karşılaşır da peşinden
gitmeyi seçerseniz o zaman karışamam."
"Neyle karşılaşırsak Üstat?"
"Bunun için zaman var Hywl ama ne
kadar bilemiyorum."
"Gerçekten çoğu zaman seni
anlamakta zorluk çekiyoruz Üstat. Bazen.."
"Biliyorum, biliyorum delirmiş
olabileceğimi düşünüyorsunuz."
Biliyorum, belki de gerçekten uzaklaşıyorum.
Fakat gerçeği kim bilebilir ki? Benim gördüğüm şeyi bir başkası aynı şekilde
görmüyor. Hywl gökyüzüne bakıp mavi görür ben bakarım gri görürüm. Peki hangisi
gerçektir? Veya mavi ile gri nedir? Gerçeği hiçbir zaman bilemeyiz ancak tahmin
ederiz, algılarız ve hissederiz. Tıpkı benim Dorotea'yı hissettiğim gibi. Bugün
de bir haber yok ama biliyorum bir gün gelecek. İşte benim gerçeğim bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder