Perşembe, Aralık 8

*21 - Ödül

13 Haziran 2010 * Budapeşte

“Evet sayın seyirciler, güzel bir Pazar gününde yine sizlerle beraberiz. Bugün ki konuğumuzu çok özel ve ilginç buluyorum. Kendisiyle ve yaptıklarıyla ilgili çok fazla merak edilen şey var. Bugün kendisiyle bunları konuşma fırsatı bulacağız.”

Ünlü sunucu Mary Hunyadi kendisine has güzel üslubuyla girişini yapmıştı. Gerçekten güzel bir gündü ve önemli bir gündü. Hem de bu gece bitirilecek işler vardı. Bir yandan televizyonu takip ederken bir yandan da yapacaklarımızı düşünüyordum.

“Evet sayın seyirciler, bugün ki konuğumuz Lisa Lorm. Evet, Lisa önce seni tanıyarak başlayalım istersen.”

Lisa artık bu sorulara alışmıştı ve ne cevap vereceğini iyi biliyordu. Biraz şaka biraz gerçek geçiştiriyordu geçmişini.

“1977’de güzel bir nisan gününde doğmuşum. O zamanlar annem ve babam vardı tabi ki. Ama sonra yaklaşık 4 yaşındayken annem ve babamı kaybettim. Sonrasında akrabalarımla büyüdüm ve son zamanlarda da yaptığım şeylerle geçmişteki yaramazlıklarımı unutmaya çalışıyorum.”

Yaramazlık derken kimse bir suikast serisi olduğunu düşünmüyordu tabi ki. Lisa çok değişmişti ve onun bu haliyle eski haline inanmak çok zordu. İtiraf etse bile kimse ciddiye almayacaktır artık.

“Evet, Lisa, son zamanlarda yaptığınız iş bir kısım tarafından saygıyla karşılanırken bir kısım da size korkuyla bakıyor. Bana mail olarak gelen birçok soru var. Açıkçası bu sorulardan çoğunun cevabını ben de merak ediyorum. Öncelikle en merak edilen konudan başlamak istiyorum. Sizlerin bu kadar işin arkasında gizli bir ordu yetiştirdiğiniz söylentisi dolaşıyor. Bu konuda ne diyorsun Lisa?”

Ben oturduğum yerden şok içinde kalmıştım. Lisa ise bu konuda artık profesyonelleşmişti. Çok iyi cevap veriyordu.

“Bu işi dünyaya unuttuğu şeyi kazandırmak için başladık. Savaşı körüklemek için değil. İnsanlara tarihi, dini, inanmayı, hoşgörüyü ve sevgiyi aşılıyoruz. Aramızda çok farklı kültürden insanlar var. Dışarıdan bunları anlaması zordur. Eminim burada bizlerin neler yaptığını gören birileri vardır. Onlara sorabilirsiniz.”

Lisa’nın bu cevabı içimi rahatsız etmişti ama soru da rahatsız etmişti. Ordu yetiştirmiyorduk tabi ki. Ama insanlara bunu anlatmak çok zor olur. Çünkü sizin gözünüzden, sizin kalbinizden bakmazlar. Bazı şeyleri açıklayamazsın inanman gerekir. İşte bu nokta bizimle çoğu kişinin ayrıldığı yer.

Mary birçok soru sormuş ve Lisa birçok cevap vermişti. Mary aldığı cevaplarla tatmin olmuş gibiydi. Mary son olarak nasıl bu kadar başarılı olduklarını sordu.

“Öncelikle kesinlikle samimiyet, bu işi herhangi bir şekilde gelir kapısı veya çıkar amaçlı kullanmak istemedik. Sonrasında da yaptığımız şeyler insanların içindeki sıkıntıları gideren şeyler. İnsanlar yeni şeylere daha çok ilgi duyuyorlar ve bağlanıyorlar. Mesela birçok inançsız kişi bizim yaptığımız şeylere çok ilgi duyuyor. Onlar için yeni bir şey. Aslında yeni de değil bir süre sonra kaybettikleri şeyin inanç olduğunu fark ediyorlar. Ve çoğu insan da yaptığımız şeyin zararsız olduğunun farkında, onlar da bu yapılanların dünyayı değiştirebileceğine inanıyorlar. Her gün birileri başka birilerine bir şeyler anlatıyor. Nereye kadar gider bilemiyorum ama bu işlerle uğraştığım için mutluyum.”

Mary, Lisa’ya teşekkür ederek programı kapattı. Yaklaşık iki saatlik bir program olmuştu. Ve birçok soru cevaplanmıştı. Yaptığımız şeylerin desteklenmesi ve ilgi görmesi irreligioso’nun işini zorlaştırıyordu. Alenen saldıramıyorlardı veya karşı çıkamıyorlardı. Ama onların da kendi içlerinde planları vardı tabi ki. Her iki taraf da birbirini yenmeye çalışıyordu. Bu çok uzun süredir süren bir savaştı ve belki de hiç bitmeyecekti. Ama her gelen bir saf seçmiş ve onun uğruna savaşmıştı.

Biz de hazırlıklarımızı tamamlamıştık ve yedi yılın ardından ilk defa bir göreve çıkacaktık. Matyas içinse bu ilk olacaktı ancak kendinden çok emindi. Karl’dan aldığım bilgilere göre Estergon Kalesi’nde irrelligioso’nun toplantısı olacaktı. Daha önceden orayı incelemiştim ve nasıl saldıracağımızı ve neyi hedeflediğimizi ekibime açıkladım. Amacımız onları öldürmek ve alabildiğimiz kadar bilgi almaktı. Bilgi almak tabi ki önceliğimizdi. Ancak arkada tanık bırakmamak şarttır.

Kalenin altına girişi olan gizli bir bölme vardı. Ben ve Emre içeri girdik diğerleri ise girişte bizim seslenmemizi bekliyorlardı. Aşağı indiğimizde Emre içeri ilk giren kişi oldu. Karşısına çıkan iki kişiyi de hançeriyle öldürdü. Ben de diğerlerini gelmeleri için seslendim. İndiğimiz yer enine geniş fakat yüksekliği azdı. Tahmin edilenin aksine refah ve aydınlık bir ortam vardı. Yuvarlak bir holden geçtikten sonra sağ tarafımızda bir kapının olması gerektiğini söyledim.

“Burada kapı falan olduğunu sanmıyorum Yohan. Her taraf mermer.” dedi Emre şaşkın bir şekilde.

Ama bir şey fark etmiştim. Birkaç mermer yerinden ayrı duruyordu. Sanırsam kapıyı açacağımız kol burasıydı ama tuzak kurmuş olabilirlerdi. Hepsine dikkatli olmalarını ve farklı yerlerde durmalarını söyledim. Kapı açılmıştı ve hiçbir şey olmamıştı. İçeri yine ben ve Emre girdik. Karşımızda upuzun bir koridor vardı ve onlarca kapı. Karl’ın defterine göre soldan yedinci kapıdan girdiğimizde toplantının olduğu odaya çıkacaktık. Ama bu kadar sessiz olması içimi rahatsız ediyordu. Kapının önünde durduk ve diğerlerini de çağırdım. Kapının karşısına geçtim ve onlara da kapının yanına dizilmelerini söyledim. Silahımı kapıya doğrulttum ve bekliyordum.

Andrew.. Emre.. Joseph ve yeni katılan Matyas.. Onları neye sürüklüyordum. Kendimi neye sürüklüyordum. Bu işi yaparak insanları savaştan koruduğumuzu düşünüyorduk. Benim yerimde başkası da olabilirdi. Matyas’in yerinde başkası olabilirdi. Ama hepimiz burada olarak başkalarının olmasını engelledik. Ve bunu inancımız uğruna yapıyoruz. İnandığımız şeyler uğruna yaptığımız bu işler için ödüllendirileceğimize inanıyoruz.

Ben bunları düşünürken kapı yavaş yavaş açılıyordu. Arka tarafta birçok kişi gördüm ve en önde çıkan iri yarı bir adamdı.

Peki bu durumda bizim yerimize geçecekleri korumuş mu oluyoruz yoksa ödüllerini ellerinden mi almış oluyoruz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder