Perşembe, Ekim 6

*12 - Engel

Planımızda sona yaklaşıyorduk ve İstanbul’daydık. Türkiye’deki görevimizi de tamamlayıp dönecektik. Her şey sorunsuz gitmişti. Alabileceğimiz her bilgiyi almış, en üste ulaşmaya çalışmış ve birçok düşmanı saf dışı bırakmıştık. Ama ekipten iki kişi ölmüştü maalesef. Dikkatsizlikleri onlara ölüm olarak geri döndü. Bu işte hata yapmak yasaktır, cezası ağırdır. Ben de hatalar yaptım ve yapacağım, sonuçlarına da katlandım ve katlanacağım.

Bir Perşembe akşamı ekiptekilerden biri kaldığım yere geldi. Roma’dan geliyordu. Halbuki kimsenin gelmemesi gerekiyordu. Haber verilecekse ben verirdim. Niye geldiğini sordum bana Hylar’dan bir mektup olduğunu söyledi. Kötü bir şey olmamasını umuyordum ama biliyordum ki kötü bir şeydi. İyi bir haber için bu tarzda gelinmez. Mektubu açtım ve okumaya başladım.

“Yohan, sevgili oğlum;

Öncelikle şunu bil eğer bu mektubu almışsan başımıza bir şey gelmiş demektir. Bizim yanımızda bıraktığın suskun kızdan şüphe ediyorum. Çok garip davranıyor. Bizi korumaya çalıştığını biliyorum ama yine de güvenemedim. Bizden biri değil gibi.

Bir an önce geri dönmelisin Yohan, sana bu mektubu getiren kişiye gerçekten ciddi bir tehlike altında isek sana götürmesini söyledim.

Uzatmanın anlamı yok, umarım geç kalmazsın Yohan.

Hylar Mono”

Bizi bulmaları çok zordu ancak birinin yardım etmesi gerekiyordu. Ekipten biri olmalıydı. Ama nasıl fark etmemişlerdi hepsini Harm seçmişti. Hepsi sadık gözüküyorlardı, birisine bile ihtimal vermiyordum. Ama biri olmalıydı, gidince öğrenecektim.

Mektubu getiren Samir’di. Ona burada kalmasını söyledim. Samir ile birlikte tekrar yedi kişiydik. Benim gideceğimi ve yerime Diego’nun geçtiğini söyledim.

“Artık yetki sizler de kardeşlerim. Benim Roma’ya dönmem gerekiyor. Sizler bizi değil görevimizi ve amacımızı düşünün. Yapacağımız şeyleri zaten biliyordunuz. Artık uygulama vakti geldi. Belki şu an kimse kahramanlıklarınızı bilmiyor ama ileride dünya sizi anlayacaktır. Tanrı yanınızda olsun kardeşlerim!”

Cuma günü sabaha doğru Roma’ya varmıştım. Dikkatli olmam gerekiyordu, her yerde beni takip ediyor olabilirlerdi. Eve az kalmıştı ancak hiçbir sorunla karşılaşmamıştım, yoksa Samir hata mı yaptı diye düşünmeye başladım. Etrafı iyice gözlemledim, bir sorun göremedim her şey normal görünüyordu. Silahlarımı giydim ve daha temkinli gitmeye başladım. Gizlenmiş olabilirlerdi. Kimseye bir şey olmamasını istiyordum. Birilerini kaybetmeye alışık değildim.

Kapının önüne kadar gelmiştim, her şey sorunsuz ilerlemişti. Eve gireceğimi ve mektubun tamamen yalan çıkacağını umuyordum. Yavaşça kapıyı açtım, içeride kimseyi göremedim. Bu beni rahatlatmıştı.

İşte tam bu noktada insan hata yapar. Her şeyin bittiğini sanırsınız, her şeyin iyiye gideceğini. Tam o sırada ani bir cevap gelir, hiç beklemediğiniz şekilde, hiç beklemediğiniz taraftan.

Kapıyı tamamen açtım ve sol tarafımda Hylar ile Harm’ı gördüm. İkisi de elleri ve ayaklarından duvara asılmıştı. Şoka uğramıştım. Başka kimseyi göremiyordum içeride. Sırtımda soğuk bir isim hissettim, arkamı dönüp karşılık vermek istedim. O sırada yere yığıldım. Sert bir yumruk yemiştim. Evin içindeki irreligiosolular bir anda başıma toplandılar. Hylar ile Harm’ın karşısına beni bağladılar. Sürekli dövüyorlardı. Sonra iki kişi girdi içeri, ikisini de tanımıştım. Demek Hylar haklıymış, o suskun kızmış ihanet eden. Yanındaki de Lucas’tı. Bir sigara yakmıştı Lucas, yüzüme doğru yaklaştı.

“Yine önümde büyük bir engel var Stephan ve yine senin çözebileceğini düşündüm. Anlıyorsun değil mi beni?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder