Cumartesi, Eylül 10

*5 - Lisa

“Henüz eğitime yeni başlamışken orada birçok şey hayal ederdim ve bunları kağıda dökerdim. Bir kral olduğumu veya bir imparator veya bir imparatoru öldüren ve sonrasında kaçabilen biri olduğumu düşünürdüm. Sonra hepsini kurgular ve yazardım. O zamanlar hayal ettiğim şeylerin bir kısmını yapıyordum. Şimdi bana söylenen şey ise hayalimin en uç noktasıydı. Böyle bir şeyi benden nasıl isterler, tek başıma bir orduyu yıkmamı bekliyorlar. Zamanımın olduğunu söylüyorlar. O listede yaklaşık beş yüz kişi var. Hepsini yakalanmadan öldürmem beş belki on senemi alır. Bunlar benim gibi eğitimli kişiler, herhangi birini öldürür gibi öldüremem ki.”

“Hadi ama Jose, hepsini birer birer öldüreceksin. Her zaman yaptığın gibi önce gözlem sonra saldırı. Zayıf anlarını yakalayacaksın. Eğer her şey yolunda giderse belki bir iki sene içinde biter.”

Kendime hep Jose Adrian ismini yakıştırmışımdır. Bu ismi sadece kendim kullanırım. Kafamın içinde sürekli çelişkiler dolanıyordu. Sanki üç kişiye ayrılmıştım. İkisi sürekli tartışıyor ve biri de tartışmaları dinliyor. Sonra dinleyen diğerlerini susturdu: “Gerçekten Kutsal Roma İmparatoru muyum?”

Hayatın bizi nereye götüreceği hiç belli olmaz. Sıradan bir suikastçi iken ne olduğumu öğrendim. Ben bunları düşünürken bir dakika bile olmamıştı. Kararımı vermiştim. Hepsini teker teker öldürecektim. Ta ki Irreligioso yok olana kadar. Bana eşyalarımı geri verdiler. Papa beni Kutsal Roma İmparatoru ilan ettiğini söyledi. Henüz kimseye söylenmeyecekti. Yoksa beni öldürürlerdi.
Hala inanamıyordum ama onlara güvenmiştim. Hylar’a güvenmiştim, bana çok yakın davranıyordu. Sebebini yakında anlayacaktım. Geçmişimi bu yaştan sonra öğrenmek ağır gelecek. Beni yavaşlatmamasını umuyorum. Listeyi elime aldım ve incelemeye başladım. Klasik bir sistemdi en sondan başlayıp sürekli bir üstü öğrenecektim. Liste ilerledikçe bilgiler azalıyordu. İlk isme baktım; Sophie Cartner. Yine bir kadın ve yine derde gireceğim hissine kapıldım. Bu gece o kadının işi bitecekti ve alabildiğim kadar bilgi alacaktım. Artık çok daha hızlı olmalıydım, çünkü birini öldürdükten sonra hemen kaçmayacaktım. O yüzden dikenli eldivenlerime zehir sürmüştüm ve panzehir de almıştım yanına. Nedense ihtiyaç olacağını hissetmiştim.

Yine önce gözlemledim, tahminim doğru çıkmıştı koruma yoktu ve rahat girilebilecek bir binaya benziyordu. Kaçış yollarına baktım, duvarları ve pencereleri inceledim. Belki girmesi daha rahat olurdu. Sophie dördüncü katta oturuyordu tırmanması zor olabilir diye düşündüm. Bundan vazgeçtim, apartmana giriş kolaydı ve kapılar çok da sağlam durmuyordu. Pencereyi kaçmak için kullanırım dedim. Planım hazırdı. Hemen eve gidip hazırlandım ve Sophie gelmeden önce evine girmiştim. Karanlıktı ve bekliyordum.

İnsanın karşısına en istediği kişi en istemediği zamanda çıkar, bunu engelleyemezsiniz. Yapmak istemediğiniz şeyleri yaparsınız, telafisi zordur. İşte zaman böyle alır gider her şeyi, geri getiremezsiniz. Ben de yumruklarımı sıkmıştım, geri getirememek üzere sallayacaktım. Sadece kapının açılmasını bekliyordum. Evet, işte o an geldi!

Kapıyı sakince açtı Sophie ve içeri adımını atar atmaz yere yığıldı. Yüzünde çok fazla yara oluşmuştu. Bacaklarına birkaç tekme attım ve Irreligioso hakkında ne biliyorsa söylemesini istedim. Sophie sesimi duyunca birden yüzünü bana doğru döndü: “Daniel, bu sen olamazsın!”

“Lisa?!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder