Cuma, Eylül 16

*7 - Üşüyorum

16 Ağustos 1991 * Amsterdam

Amsterdam’da güzel bir yaz havası vardır, hava sıcaktır ama bunaltmaz. Eğitimimizin olduğu yerin arka tarafı sahildi. Kayalıklara oturmuş denizi ve uzakları izliyordum. Bazen herkesten ayrı bir yere gider ve sorgulamaya başlardım. “Neden buradayım? Bitince ne olacak? Sürekli birilerini öldürmek zorunda mıyım?” gibi sorular. Ancak o gün sebebi farklı idi. Lisa ile konuştuğumdan beri normal değildim. Âşık olduğumu hissediyordum ve bu beni rahatsız ediyordu. “Aşk; normal insanlara göre bir şey” bende olamaz dedim.

Suya taşlar fırlatıyordum ve o sırada Lisa geldi yanıma. “Ne yapıyorsun burada Daniel, herkes içeride seni bekliyor!”. Beni niye bekliyorlar bir anlam verememiştim, şu an serbest olmamız gerekiyordu. Sessizce bekliyordum ve taş fırlatmaya devam ediyordum. “Hadi Daniel, delirdin mi sen? Ceza alacaksın yine!”.

Daha önce birkaç ceza almıştım, hepsi Lisa’yı korumak içindi. O’na bulaşılmasını istemiyordum. Hernandez adında bir çocuk fena dayak yemişti benden. Tabi sonrasında ben ağır bir dayak yedim. Ama önemli değildi, Hernandez bir daha bulaşmadı Lisa’ya. “Her insanın yürüyüşünün farklı olduğunu biliyor muydun?” dedim. “Hadi Daniel, sonra anlatırsın, şimdi içeri girmeliyiz. Hadi!” Elini uzatmıştı, elini tuttum ve indim oturduğum kayanın üstünden.

Koşarak götürüyor beni, acele etmemiz gerektiğini söylüyordu. “Neler oluyor Lisa? Şu an boş değil miyiz?”. Ek eğitim falan olduğunu söyledi. Önce kendisi girdi içeri, sonra ben girdim. Benim için bir parti düzenlemişlerdi. Tamamen aklımdan çıkmış, benim doğum günümdü bugün. Çok sevinmiştim ama belli edememiştim. Yine de güzel bir gündü.

***

Uyandım, yaşıyordum. Uykumda o günü hatırlamıştım. Tedbirlerim işe yaramıştı. Lisa baygın iken, evin girişine kapı açılırsa saçılacak şekilde zehirleri yerleştirmiştim. Her şeyi önceden tahmin etmek ve düşünmek gerekir. Ne olacağını bilemezsiniz. Çok kötü vurulmuştum ama ölmemiştim. Beni vuranların yaşıyor olmalarını umdum. Zar zor ayağa kalktım, altı kişi yığılmıştı yere. Kanamam çok fazlaydı, ancak onla uğraşamazdım şu an. Adamlar ölebilirlerdi. Listeyi elime aldım ikisi hariç diğerlerini tanımlamıştım. Üstlerini çizdim. En ayık gördüğümün yanına gittim.

Bana küfürler saydırıyordu, eninde sonunda öldüreceklerini söylüyordu. Biraz panzehir verdim, kendine geliyordu. “Eğer bana istediklerimi verirsen, seni iyileştiririm. Bu zehri ben yaptım, panzehrini bulmadan kullanmam.”. Bana inanmıştı ve konuşuyordu, diğer iki ismin de üstünü çizdim. Sonra cebimden zehri çıkarttım, adam sevinmişti çünkü panzehir sanıyordu. “Bu sana iyi gelecek ama sakın beni takip etme.” dedim. Yanından ayrılıp lavaboya gittim. Karnımdan vurulmuştum ve omzumu da sıyırmış bir mermi. Karnım çok kötüydü. İyice sardım karnımı, saat gecenin üçüydü. Dışarı çıktım ve doğruca evime gittim. Hylar’ı aramak istiyordum, durumum çok kötüydü. Bir şekilde gelmesini veya aramasını bekledim. Yatağa uzanmıştım ama çok halsizdim. Yine etraf kararıyordu, telefon çalmaya başladı. Etrafı göremiyordum, elimle yokluyordum ve sonunda buldum telefonu.

“Hyl.. Hylar.. evdeyim..”. Elimden düştü telefon, anlamasını istiyordum. Daha baştan çuvalladım diye düşündüm, çok kan kaybetmiştim. Öldüğümü hissediyordum.

“Üşüyorum..”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder