Pazartesi, Eylül 19

*8 - Doğum

4 ay sonra, Nisan 2002 * Roma

Sesler duyuyordum uzun zamandır ama ilk defa anlam verebilmiştim. Birkaç kişi konuşuyordu. Daha dikkatle dinlemeye başladım, kendimi zorluyordum.

“Henüz hazır değil Hylar, şu haline bak dört aydır kendine gelemedi. Çok fena yaralamış kendini. Aslı arası bir kızı öldürecekti.”

“Yedi kişiyi birden öldürdü, irreligioso’dan bahsediyoruz burada. İlk seferine göre çok iyiydi bence. Şu ana kadar kimse onun gibi değildi. O çok farklı ve değişik teknikler uyguluyor.”

“Biliyorum, biliyorum. Ona ben de güveniyorum ama sadece biraz tecrübe kazanması gerek diyorum.”

“Kan.. işte tecrübe böyle kazanılır.”

Hylar doğru söylüyordu. Ben tecrübeyi hep kanla kazanmıştım. Şimdi de öyle olmuştu. Bundan sonra hiçbir zaman vakit kaybetmemeliydim. Uyandığımı belli ettim ve ikisi de hemen yanıma geldiler. “Nerdeyim?”

Roma’ya getirmişler, uzun süredir tedavi görüyormuşum. Fena dağılmış vücudum, çok kan kaybetmişim. Bir şey diyecek gibi hazırlandım, sonra ayağa kalktım. Dikkatli olmamı söylediler, dört ay sonra ilk defa bilinçli hareket ediyordum. Lavaboya doğru gidiyordum. “Hazırlanmalıyım!” dedim.

***
1 ay sonra * Roma
Bir aylık hazırlık sürecinden sonra artık kendimi hazır hissediyordum. Hylar ve Harm sürekli yanımdalardı, beni kontrol ediyorlardı. Odamın aynısını buraya da yaptırmışlardı. Kendimi evimde hissediyordum. Listeyi aldım elime, çok fazla yer gezmem gerekiyordu. Şu an Roma’daydım ve buradakileri arıyordum. Mekanı belli olmayan 47 kişi vardı ve önemli olanlar bunlardı. Roma’da ise 60 kişi vardı. Gözlemlemeye başlamıştım, hem Roma’yı hem de öldüreceğim kişileri. İki hafta boyunca sadece dolaştım ve gözlemledim. Planım oturmaya başlamıştı. Her cumartesi onar kişilik gruplar belli bir yerde toplanıyorlardı. “60 kişi, altı hafta sonra bitecekler.” dedim. Peki acaba o toplantılarda ne yapıyorlardı? Yedi hafta sonra bitsinler diye değiştirdim sonra. Bu cumartesi toplantılarına katılacaktım. Gitmeden önce Harm bana yeni bir silah hazırladığını söyledi, koluma takıp bir ucunu da parmağıma bağladı. Elimi yumruk yaptığımda içindeki bıçak kolumun üstünden çıkıyordu. Harm’a teşekkür ettim, bu silah çok işe yarayacaktı.

***
25 Mayıs 2002, Cumartesi * Roma

Uzaktan takip ediyordum, on kişi de girmişti içeri. Kapıda bir görevli vardı onları içeri alan. Hepsi girdikten sonra, onun yanına gittim. Adımın Jose Adrian olduğunu ve eğitim alanlardan olduğumu söyledim. Latince bir şeyler konuştu telsiziyle, anlamadığımı sanıyordu. Bize Latince öğrettiler dedim, Latince konuşuyordum. Girmemi işaret etti.

Çok sade bir ortam vardı, sade kırmızı bir halı ve beyaz duvarlar. Üçüncü kattaydı toplantı, yavaşça içeri girdim. Tam karşımda tek başına oturan biri vardı. Diğerleri beşerli şekilde sağına ve soluna oturmuşlardı. Tam karşısına oturmamı söyledi. Bir başta o bir başta ben vardım. Beni hatırladığını söyledi ve diğerlerine tanıttı. Sonra biraz muhabbet edildi. Garip bir şerbet içiyorlardı. Ne olur ne olmaz diye içmedim. Sonra en baştaki konuşmaya başladı.

“Evet, kardeşlerim biliyorsunuz yaklaşık beş ay önce yedi arkadaşımız birden öldürüldü. Kimin öldürdüğünü bilmiyorduk ta ki düne kadar. Uzun süredir yaptığımız araştırmalar dün sonuca ulaştı.”

Bu konuşmanın iyiye gitmediğini anladım. Eldivenlerimi giydim ve beş tane zehir vardı yanımda. Hazır halde bekliyordum. En ufak bir şeyde işlerini bitirecektim.

“Sonuca ulaştı ve ona nasıl ulaşacağımızı düşünürken, o bizim ayağımıza..”

İşte beklediğim söz, zehirlerden birini başlarındakine fırlattım. Sonra en yakınımdaki dört kişiye fırlattım. Diğer altısı hemen hançerlerini aldılar. Hızlı olmam gerekiyordu. Sağ tarafımdakinin üstüne atladım ve elimi yumruk yaptığım gibi bıçak boğazına saplandı. Arkamdan yaklaşana çelme taktım ve yere düştüğü gibi suratını yumrukladım, dikenler onu mahvetmişti. Kalktığım gibi cebimden hançerimi çıkarıp üstüme doğru gelenin bacaklarını kestim ve göğsüne gizli bıçağımı sapladım. Ve elindeki hançeri alıp solumdakine fırlattım, sadece bir kişi kalmıştı. Korkudan hareket edemez hale gelmişti. Sadece dua ediyordu, “üzgünüm” dedim ve boğazına sapladım bıçağımı.

Hemen en baştakinin yanına gittim. Yanımda biraz panzehir vardı. Ona da konuşursa yaşatacağımı söyledim. Çok acı çekiyordu ve panzehir verince rahatladı. O da diğerleri gibi konuşmaya başladı. Ölüm korkusu ve acı insana her şeyi yaptırır.

Her cumartesi farklı grupların toplandığını ve her grubun başının farklı olduğunu söyledi. Altı tane başın isimlerini verdi. 47 kişiden altı tanesi belli olmuştu. Sonunda ilerleme kaydetmiştik.

“Hadi, istediğin her şeyi söyledim. Serbest bırak beni, Yohan!” Ayağa kalktım ve bıçağımı çıkardım.

“Tanrı seni bağışlasın Jason!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder