Salı, Eylül 20

*9 - Son Damlasına Kadar

Girişteki koruma ile beraber 12 kişi öldürmüştüm. Sanki hiç kimseyi öldürmemiş gibiydim, her şey normal devam ediyordu. Yaklaşık dokuz ayda 19 düşman öldürmüştüm ve daha 470 kişi vardı. Eğer bu hızla gidersem 20 yılda bitecekti her şey. Tabi bu sadece teoride olan bir şey. 20 yılda her şey değişir, yeni kişiler çıkar, bazıları ölür, bazıları doğar. Çok daha hızlı ulaşmam gerekiyordu üsttekilere. Bir şeyler bulmam lazımdı.

Yatağıma uzanmış listeyi inceliyordum, nasıl kısaltabilirim diye düşünüyordum. O sırada aklıma bir şey geldi. Lisa’nın evindeyken beni vuran adamlar “işin bitti Stephan!” demişlerdi. Hemen “Stephan” ismine kimlere verdiğime baktım, yanılmıyordum sadece Lucas’a vermiştim. Listedeki isimlerin hiçbiri Lucas değildi. Mekanı belli olmayanlardan biri olduğuna emindim. Ama hangisiydi? Ne yapacağımı biliyordum. Cumartesi günü bunu halledecektim.

Bu sırada kapıya vuruldu, gelen Hylar’dı. Konuşmamız gerektiğini söyledi. Geçmişini, özünü, ailesini hiç merak edip etmediğimi sordu. Soğuk bir şekilde cevapladım “Hylar, şu an bununla yüzleşemem bir planım var ve dikkatimi dağıtamam. Hata yapmamalıyım.”

Hylar hiç böyle bir tepki beklemiyordu ki yüzü asıldı. Fakat şu an buna vaktim yoktu. Cumartesi akşamı konuşabileceğimizi söyledim. Bana seslendi ve “Benim kim olduğumu biliyor musun Yohan?” dedi. “Biliyorum” dedim, “Sen 12. Hylar’sın!”.

“Tamam oğlum” dedi, “Sen işine bak.” Ve listeyi güncellediklerini söyledi, bazı kişilerin mekanları ortaya çıkmıştı. Bazılarıysa öldüğü için silinmişti. Yeni liste işimi kolaylaştırıyordu. Roma’da bir değişiklik yoktu. Ancak sayı 400’e kadar inmişti. Şaşırmıştım, nasıl bu kadar azaldığını sordum. Gülümseyerek cevap verdi: “Sadece sen çalışmıyorsun Yohan!”

Sadece ben çalışmıyordum, sadece biz çalışmıyorduk, karşı taraf da çalışıyordu. Harm ve Hylar’ın başına bir şey gelmesinden korkuyordum. Hayatımda birilerinin olması hem hoşuma gidiyor hem de sinirlerimi bozuyordu. Onları düşünmek beni yavaşlatıyordu. Daha çok çalışmam gerekliydi. Ve Harm’la konuşmaya karar verdim ve yanıma gelmesi için aradım.

Bir süre sonra Harm geldi ve direk konuya girdim. “Harm, bana bir ekip lazım bizim gibi eğitimli ve yetenekli bir ekip. Bir planım var ve bu işi olabildiğince hızlı halletmeliyiz. En azından yirmi kişi bulabilir misin?”. Düşünceli düşünceli baktı bana Harm, “Bilemiyorum Yohan yetenekli o kadar kişi var mıdır. Sonuçta çok kan kaybettik ve irreligioso’da eğitim gören yavrularımız ne durumdadır o da meçhul.”

Harm’a biraz daha baskı yaptım, araştıracağını söyledi. En azından on kişi bulmasını istedim. Ve planımı hazırlamaya başladım.
***
1 Haziran 2002, Cumartesi * Roma

Yine aynı yerde toplanıyorlardı, bu sefer daha dikkatlilerdi. Çok fazla kişi vardı ama ben de hazırlıklıydım. Kapıdaki görevlileri zehirli silahımla vurdum. Ve zamanı gelmişti, koşmaya başlamıştım. Sol elimde silahı tutuyordum sağ elimi bıçağı kullanmak için serbest bıraktım. Görevlilerin arasından geçtim ve kırmızı halıyla beyaz duvarların olduğu yerde yavaşça ilerliyordum. Merdivenlere de görevli koymuşlardı. İlk kattakini de zehirle vurdum ve onu kendime kalkan yaparak bir sonraki kata baktım. Orada da biri vardı. Elini silahına attığı gibi ona da zehri fırlattım ve hızla koşup bıçağımı göğsüne sapladım. Ses çıkmasını istemiyordum, ses çıkarsa ortalık karışır ve başlarındaki kişi kaybolurdu ortadan.

Toplantının olduğu yerdeydim ve kapıya düzeneğimi kurmuştum, açıldığı gibi hepsi zehirlenecekti. Görevlilerden birini merdivenlerden aşağı atarak gürültü çıkmasını sağladım ve anında pencereye koştum. Gürültüyü duydukları gibi hepsi silahlarını alıp kapıya yönelmişlerdi. Ben de bu sırada diğer pencereden içeri girdim ve sessizce başlarındakinin arkasına geçtim. O kargaşa da hiçbir şey fark edilmemişti.

Bıçağımı boğazına dayadım ve cebimden çıkardığım fotoğrafı gösterdim.

“Çabuk söyle bana fotoğraftakinin gerçekte kim olduğunu? Lucas aslında kim ve nerede?”

Korkudan bayılmak üzereydi, adamları bir bir yere düşüyorlardı ve çaresizdi. Gün geçtikçe acımasızlaşıyordum. Bugün on beş kişiyi öldürdüm, tarih yine kanla yazılıyordu. Onlar ölmeyi hak ediyorlardı. Son damlasına kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder